Benden banane...

Buraya yazılanlar şiir değildir, pesimist bir ölümlünün med cezirlerini alt alta anlatma şeklidir. He! Olur ya bazen karşınıza yanlışlıkla bir ahenk çıkar ya da bir kafiye, bir imge, bağışlayın! Tesadüftür.

Name:
Location: Türkiye

Murat Makara hayatını sanat yönetmeni olarak kazanır, yıllardır karikatür çizer, şiir yazar (eskisi kadar olmasa da), okur (10 yıl öncesi kadar olmasa da), düşünür (camus kadar olmasa da)...

Monday, April 30, 2007

aslında...

korkularını avutup geliyordun
ben çıldırtıp...
berrak bir mavilikti olman
dokunmam koskoca bir grilik
aşkı bembeyaz olan yine sendin
cehennemimle ucundan tutuşturan yine ben...
yine de geliyordun
gelmemen beni haklı çıkaracaktı ya
durmadan aşkı sınıyordum
sana kızıyordum
yıldızları üflüyordum
ölmek için içiyordum
ben aşıktım, sen aşk...
o grilikte yoruluyordum
tutup kaldırıyordun
yıldızları tekrar yakıyordun
seni beklemeyi öğrettiydim halbuki kendime

yine niye geldin ki çocuk?

Monday, April 23, 2007

Aşk aş eriyor duydun mu?

elinde bir tespih boncuğu, yüzünde bir kan tanesi, şükür ve isyanla geçen akşamüstleri, kendine küsen, zalim bağışlayan bir ben, neyin soluğuyum ki? adını sen koy, ipini çek, hediyesini ver, zakkum ye, erik reçeli yap, düş ör, balık azad et, yenilginin tapınaklarında bileklerini kurban et, suskunluğunu bas onlara, küskünlüğünün berraklığını bulandır, kim duyar ki deme be, kimse duysun diye değil bunlar... aşk aş eriyorsa ve sen hep sen kalmayı denediysen, kirlenmenin paçalarına bulaşmasını takma.
rakıyla arın, şerbetle geç kendinden, kahrol emi, gül ol, sevdiğine bir kokun ol...insanı seccade yaptıydım önüme, aşkı kıble bildiydim, ar biriktirdiydim, susuzluğumu ve aşkı, kurtuluş sandıklarımı ve köprüleri çoğalttıydım, zorbalardan çok kendine düşmanların şehrine pek yakıştım. gece olmaya görsün, yağmur yağmaya, aşk elini uzatmaya, boydan boya yenilgi oluruz. kibrimiz de küskün bize, gururumuz da, aşka dalkavuk olduk ki, barışırsın işte bestenigar ezanlarıyla...
güneşe göz kırpmasını bilen adam, aşkta vardır sende yok, seni yatakta mutlu eden adam sende vardır, kendinde yok... aşkı nihavent, günü ağıt olanlar böyledir bağışlayın emi ve yalnızken aşkın şavkını umursamadan bir kadehten alıp bir kadehe sunarlar kendilerini. bir başka ben ararlar, her öptüğü kadında bulaşacak kendine, öyle ölmek isterler, suyun öyküsünü, gecenin sırlarını bilip de yaşamak bir tek onlara nasip olur ki onları da öldüren budur...
aşk bir savaşsa, onlar ölü soyucudur, yüreklerinde ne soluklanacak bir vaha kalmıştır, ne lüzumlu bir çift laf. bu cümle onlara kızgınlığımdır, bana... ne gitmem gereken zamanda düştüm yollara, ne olmam gerekende buralardaydım...
işte bundan, bomboşluğa sıkı sarıl, adın ilerde bunla anılır, alış, alıştır, sabret, şükür kapılarını çal, sevda yalaklarında oyna, kır çiçekleri topla, adın ilerde bunlarla anılır. ey şehir! jiletlere borcu ödenmiş gölgem senindir. ey gölge! tanıdık banklara sürün, alışılmadık sokaklarda sürün, yarısı yalnızlık olan bir kasımda... ve sen kasım, çağlardır süren bulantını bastıracağım, kendimi anlatacağım, yenileceğim yine, bulaşıcı aşkalarından da fena...

MM
2007

Tuesday, April 17, 2007

93-99 arası

gece;
sevdiği kadınların birer tutam saçıydı
ve istemeden dökülürdü
yüzünden ellerine

yalnızlık;
en sert içkinin adı olarak kaldı
kanla karıştırılıp içilen tek içkidir o

ölüm;
kıyısında oturduğu denizdi bi zaman
salıncaklar kurduğu ip
acemi traşlarının ilk göz ağrısı ustura

işte öyle bi kadın saçında
yalnızlık gibi baktığında
ki ölüme de denkti o zaman
şunu yazdı;
sana sevmeyi öğrettim
sen bana seni beklemeyi...

Friday, April 13, 2007

5

dirilen bir kadavraya dönen ruhuma
önce diken açmasını öğreteceğim
sonra gül

sen hep buhurlar biriktir
sarılmak için kapını ilk çalana

ben gövdemi yıkıp şehrin yamaçlarına
mazlumları özleyeceğim

sis olacağım sokak çocuklarına
eşkıyalara kuytu
parmaklarıma senin yüzünü anımsatacağım
görmezden gelinmiyor çünkü
öptüğün yerde halen duran ürperti

MM

4

sarhoş olmaya parmaklarından başlayanlar
yalnızlıktan üşürler
ve çocuktur
ruhla bedenin barıştığı o tek an
ve serçedir
kendilerinden ürkenler

;

ben bu karanlığın
ağladığını bilirim
sürmesi onun hediyesi
kadınlar biriktiririm
bundan işte
uçurumların hep beni alt etmesi

mendebur çocukluğum gelirdi hakkından da
bir sabah büyüdüm
insanlar azdı ya
içime üfledim
feri söndü yüreğimin

galiba bizim mahallede
hakkından bir ben geldim
yalnızlık denilen ürpertinin

........

adı var

gül diken ömrüme dadanan kadınlara
sırça çocukça bir gülümsemeydi yüzüm
hiç biri merak etmedi mi
geceleri nasıl gizlediğimi
kan ve ter bile yudumlanırken
nasıl görmediler
el değildi taşıdıklarım göz değildi
eldim, gözdüm boydan boya ustaydım

bir kabukta mı aradılar beni
gövde ve ruh yalnız
illa demeli miydim bunları
ki çözülme hep gözlerimde başladı önce

bir kez baksaydınız
erirdiniz donardınız
ve ilk gün çekip giderdiniz
ki benim gövdem olmadı hiç
alıp başımı gideyim

seyyar bir ruhum ben
ancak geceyse saklamayı unuttuğum
gövdesiz de aşık olabilirim
biliniz.

MM.
ocak-sirkeci

Monday, April 02, 2007

bunun da adı yok

damarlarımda kişneyen atlar
ve gölgemin bir çiçeğe takılıp kalması...
hepsi rüyaydı.

sedef izler bırakıyorum dünyada
çocuklar üzerime üzerime geliyor
damlayan gözleri ve titrek elleriyle
atların dizginlerini bir tek onlar tutabiliyor.

soluklanacak bir koyak arıyor baş ağrım
bir sokak
mazgallara tutunup gitmelerime içerleyen
gölgemin göğsünde bir çiçek...

sanırım sigaramı kül tablasında unuttum
birazdan ruhumda sirenler duyulacak.

(99 Nisan. babam henüz ölmemiş)

B,Alim

Sonrası bali olan aşk
polis olan sen
sokak çocuğu ali ben

bir adım atsam biliyorum ki maçkaya
gün doğacak
kız kulesine sırnaşarak.
ve o karanlık
orada bir yerlerde
kız kulesine şiir düzen
düzgün adamalar biriktirecek
tutup kolundan bekaretine baktırsalar
şiirlerini yırtıp kabataştan atacaklar

her neyse yazsınlar
bu dünyanın belki de gerçekten çok
yalana ihtiyacı var.

Münferice

münferice ateşle buluşsa
suyu istemez, sadece kıskandırır
suyu sürünse, ateşin aklı münfericede
ateş olduğuna utanır
o öyle güzel, öyle kendi, öyle ben olmasını istediğim
tanıdın mı onu derseniz
yook!
onu tanımak kendini anlamaktır
haddini bilmektir
geceye sunak olmaktır
bir düş o
bir düş ama
bir de kapris
karın etse eyvallah
sevgilin etse başın gözün üstüne
o bir düş, o ederse vay haline

bütün meydan saatleri onu bekliyor
cesur yapan budur münfericeyi
bir çocuğun anne koynunda uyurken ki yüzüdür
dayanılmaz kılan budur münfericeyi

tenindeki alev hiç sudan geçirilmemiş
önünde herkesin boynu kıldan incedir
denizle kumsalı, şarapla beni birbirimize düşürür
münfericenin bembeyaz topuğu.