korku
korkuyorum ama yenilmekten değil, artık başımı yastığa koyarken bir köpek sesi duymaktan, beni çağıran... " heyy aşkın küçük kayığı günlük hayata çarpıyor" diyen şairi anımsamaktan... ahali beni eşgalini tanımlayamadığı biri biliyor hatta bazen sevdiklerimin bile emin olmadığı biri olmamdan da değil korkum... kül rengi, kadmiyum kırmızısı bir yalnızlığın ellerimi kollarımı bağlamasından korkuyorum... mananın çürüyen gövdesine dokunalı ne kadar oldu bilmiyorum ama kime anlatsam sıkıcı geliyor ve gelecek biliyorum... bundan da korkuyorum... susuyorum... çetrefilli bir iş bu, içindeki korku labirentlerini yıkarken ve buyken tedavin, daha sıkı, daha dürüst, daha insani bir şey sunmasından hayatın... aşk gibi... bundan hep korktum...
kibrimle erdemim sıkça rakı masasına oturup mangalda kül bırakmadı, görenler bunu soylu bir çaba sandı ama değildi... ben sadece yazgımın değişebilirliği üstüne kehanetlerde bulunuyordum, bundan da çok korktum, yine de yaptım. beni ben diye değil de akıllarinda ki murat bilsinler diye... bu ben olmasam tutunduğum dalı da koparacak olan benim onu da biliyorum. yorulur muyum... belki... işte bundan felaket korkuyorum...
kibrimle erdemim sıkça rakı masasına oturup mangalda kül bırakmadı, görenler bunu soylu bir çaba sandı ama değildi... ben sadece yazgımın değişebilirliği üstüne kehanetlerde bulunuyordum, bundan da çok korktum, yine de yaptım. beni ben diye değil de akıllarinda ki murat bilsinler diye... bu ben olmasam tutunduğum dalı da koparacak olan benim onu da biliyorum. yorulur muyum... belki... işte bundan felaket korkuyorum...
0 Comments:
Post a Comment
<< Home